Beş maddede Ortadoğu’daki savaşta Türkiye’nin konumu
Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e başlattığı saldırıların ardından tırmanan çatışmalarda İsrail’in resmi verilerine göre şimdiye kadar en az 700 İsrailli sivil ve asker hayatını kaybetti. Bu sayılarla İsrail’in kayıpları 1973’teki Yom Kippur Savaşı’ndan bu yana kaydedilen en büyük kayıp oldu. Gazze’deki Filistin Sağlık Bakanlığı’nın Pazar günü itibariyle yaptığı açıklamada ise İsrail’in saldırılarında can kaybının 413 olduğu bildirildi.
Türkiye, Hamas’ın İsrail’e başlattığı ve İsrail’in de karşılık verdiği saldırıların ardından temkinli bir politika izlemeye çalışarak taraflara itidal tavsiye etti. Ancak Türkiye’nin bu politikasını çatışmaların şiddetlenmesi ve muhafazakâr tabandan Filistin lehine daha sert bir tutum beklenmesi durumunda daha zorlayıcı bir hal alabileceği düşünülüyor.
Uzmanlara göre Hamas’ın başlattığı saldırılar sadece İsrail için değil aynı zamanda bölge için de bir dönüm noktası. Çatışmaların şiddetlenmesi veya yayılması durumunda bölgede diğer tarafları da içine alan şiddet sarmalına girilmesi söz konusu olabilir.
Uzmanlara göre Türkiye gerek kendi çıkarları gerekse bölge için yaratacağı orta ve uzun vadeli riskler açısından Hamas’ın bu saldırılarından rahatsız.
“Hamas’ın saldırılarının Türkiye tarafından çok da kabul görmediğini ve hoşnut karşılanmadığını düşünüyorum” diyen ORSAM Levant Bölgesi koordinatörü Oytun Orhan, bunun birinci nedeninin bölgede bir normalleşme süreci devam eder ve çatışmalar azalırken bu hamlenin tüm bu süreçleri tehlikeye atması riski yarattığını söylüyor.
Bu riskin Türkiye’nin son dönemde bölgede uyguladığı politikalarla uyumlu olmadığına dikkat çeken Orhan, “Sadece bölgede değil Türkiye’nin İsrail’le yürüttüğü bir normalleşme süreci var. Enerji alanında iş birlikleri söz konusu olabilir. Bu eylemin Türkiye ile İsrail arasındaki normalleşme sürecini de baltalama etkisi olabilir” diyor.
Türkiye arabuluculuk rolü üstlenebilir mi?
İsrail’in yanı sıra bölge ülkelerinin de hazırlıksız yakalandığı saldırıların ardından Türkiye temkinli bir dil kullandı ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan aracılığıyla ilk üç gün diplomasi trafiği sürdürdü.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Hamas’ın sivilleri de hedef alan saldırılarının hemen ardından gerçekleşen parti kongresinde konuya kısaca değinerek “Türkiye olarak bu sabah İsrail’de meydana gelen hadiseler ışığında tüm tarafları itidalle hareket etmeye, gerilimi daha da tırmandıracak fevri adımlardan uzak durmaya çağırıyoruz” diye konuştu.
Erdoğan Pazar günü ise daha detaylı ifadeler kullanarak Ankara olarak en fazla üzerinde durdukları hususun “Filistin meselesinin uluslararası hukuka göre çözülerek bölgenin huzura, kalıcı barışa ve istikrara kavuşması” olduğunu söyledi ve “Ateşe körükle gitmenin başta her iki taraftaki siviller olmak üzere hiç kimseye bir faydası olmaz” dedi.
Geçmişten günümüze baktığımızda İsrail’in kuruluşundan bu yana, hatta İsrail devleti kurulmadan önce de Türkiye’nin Filistin davasına hep ilgi gösterdiğini söyleyen LSE Avrupa Enstitüsü’ne bağlı Türkiye uzmanı Dr. Selin Nasi, bu süreç göz önüne alındığında Ankara’dan yapılan açıklamaların itidalli olduğunu belirtiyor.
Orhan’a göre Türkiye şu ana kadar Arap Baharı döneminden farklı olarak “bölge sorunlarında doğrudan taraf olmama ve arabulucu rol üstlenme” misyonu üstlenmeye çalışıyor. Orhan, Ankara’nın bir taraftan da iki devletli bir çözüme desteğini devam ettirdiğini belirterek şöyle konuşuyor:
“Ukrayna meselesinde de gördüğümüz gibi Türkiye şu anda biraz daha kolaylaştırıcı ve arabulucu bir tutumla, sorunlara doğrudan taraf olmazken proaktif bir aktör olarak konumlanmaya çalışıyor. Ukrayna meselesinde de sonuç üreten bir arabuluculuk rolü üstlenmeye çalışılmıştı. Benzerini şimdi İsrail-Filistin çatışmasında görüyoruz.”
Bu arada Dışişleri Bakanı Fidan saldırıların ardından gerçekleştirdiği telefon trafiğinde sırasıyla Katar, Suudi Arabistan, Mısır, Filistin, İran, ABD, Ürdün, İspanya, BAE, İngiltere dışişleri bakanları ile görüştü.
Orhan, Türkiye’nin Ukrayna savaşında olduğu gibi çatışmanın seviyesinin düşmesi, belki tutukluların salıverilmesi gibi konularda kolaylaştırıcı rol üstlenebilmesi durumunda hem Batı nezdinde pozisyonunu güçlendireceğini hem de bölgedeki diplomatik gücünü pekiştireceğini belirtiyor.
Şiddet daha tırmanırsa Türkiye için durum değişir mi?
Ancak AKP iktidarının bu tutumunu sürdürmesi bu kez Ukrayna’dan daha zorlayıcı olabilir. Gerek muhalefetteki bazı partiler gerekse Cumhur İttifakı’nın aşırı sağ kesimleri iktidarı Filistin için daha yüksek ses çıkarmaya çağırıyor.
Ankara’nın bu tutumunu sürdürmesindeki bir başka zorluk ise çatışmaların daha da şiddetlenerek daha çok Filistinli sivilin hayatını kaybetme ihtimali.
Gazze Şeridi denilen yerin çok dar bir alan olduğunu ve Birleşmiş Milletler’e göre (BM) göre nüfus yoğunluğundan ötürü ne altyapı ne de doğal kaynakların yettiğini belirten Nasi, İsrail ve Mısır ablukası nedeniyle insanların orada sıkışmış durumda olduğuna ve ciddi bir bombalamada kayıpların çok yüksek olacağına işaret ediyor. Nasi, Ankara’dan şu ana kadar gelen açıklamalarda sürpriz bir tonlama bulunmadığını söyleyerek “Filistinli sivillerin ölmesi durumda ise uluslararası kamuoyu ve Ankara da daha farklı tepki verebilir” diyor.
Orhan ise şiddetin daha da tırmanması halinde Ankara’nın illa “siyah ya da beyazdan” yana olmadan “gri alanda durmayı tutturabileceğini” söylüyor.
Türkiye-İsrail normalleşmesi nasıl etkilenir?
Son saldırıların Türkiye ile İsrail arasında başlayan normalleşme sürecini nasıl etkileyeceğide önümüzdeki süreçte netleşecek.
2000’lerin ikinci yarısından itibaren Türkiye-İsrail ilişkileri çeşitli krizler ve bölgesel şartlar nedeniyle kopmuş, ABD Başkanı Donald Trump’ın gitmesi ve Türkiye’nin bölgede daha dengeli bir dış politikaya yönelmesi ile Tel Aviv ile de normalleşmeye gidilmişti.
Nasi, ilişkileri sarsıp sarsmayacağını anlayabilmek açısından kesin bir şey söylemek için erken olduğunu ifade ederek “Ancak hakiki bir stres testi olacaktır. Kayıplar, ölü sayısı ve yıkım arttıkça Erdoğan da ister istemez duruşunu ve yaklaşımını biraz daha sertleştirmek durumunda kalabilir. Burada da diplomasiye çok iş düşüyor” diyor.
Normalde Netenyahu’nun yaz aylarında beklenen ziyareti sağlık sorunları gerekçe gösterilerek yapılmamıştı. Erdoğan ile Netenyahu üç hafta önce BM Genel Kurulu marjında ilk kez yüz yüze bir araya gelirken karşılıklı resmi ziyaretler için niyetler açıklanmıştı.
Ankara Hamas ile ilgili ne yapacak?
Uzmanlara göre İsrail ile normalleşmeyi sürdürmek istemesi durumunda Türkiye, Hamas ile ilişkilerinde eskisi kadar rahat olmayabilir.
AKP hükümetinin iktidara ilk geldiği dönemde arası iyi olduğu İsrail ile ilişkileri daha sonraki dönemlerde kötüleşmiş ve Hamas ile 2006’da seçimleri kazanmasının ardından sürdürülen yakınlık her zaman sorun yaratmıştı.
Daha birkaç ay önce Temmuz ayında Hamas lideri İsmail Haniye’nin Külliye’de üst seviyede ağırlandığını hatırlatan Nasi, AKP hükümetinin Hamas’la olan ideolojik bağı ve siyasi yakınlığının İsrail’in öteden beri tepkisini çektiğini söylüyor. Nasi, “Hamas saldırısında yaşanılan kayıpları göz önünde bulundurursak bu İsrail açısından ciddi bir travma yaratmış durumda. Bu noktada ülkelerden ‘bizden olanlar ya da düşmanımızın yanında olanlar’ şeklinde taraflarını netleştirmesini bekliyorlar” diyor.
İsrail, 2006’da Hamas lideri Halit Meşal’in tartışmalı ve çoğu kişiye sürpriz olan Türkiye ziyaretini sert karşılarken normalleşme sürecinde de Hamas’a himaye olunmaması İsrail’in şartlarından biri olmuştu.
Oytun Orhan, Hamas’ın kendi içinde bir bütünlük arz etmediğini ve örgüt içinde Türkiye’nin daha yakın çalıştığı veya ilişkisi olduğu kesimlerin yanı sıra İran’a yakın ve Türkiye etkisinden tamamen uzak kesimlerin bulunduğunu belirterek Ankara’nın ilişki içerisinde olduğu kesimler üzerinden bazı kazanımlar elde etmeye çalışabileceğini söylüyor. Orhan, “Türkiye Hamas’ı baskılamaya çalışacaktır ama eğer bu noktada daha sertlik yanlısı yani İran yanlısı kesimler baskın çıkacak olursa Türkiye Hamas’a yönelik eleştirilerini gündeme getirebilir” yorumu yapıyor.
Orhan’a göre bazı eleştiriler yöneltse de Ankara’nın İsrail’in beklentisi yönünde Hamas’ın tüm faaliyetlerinin engellenmesi veya mensuplarının tamamen gönderilmesi gibi bir kampanya içine girmesi zor.
Çatışmalar bölgeyi kapsarsa ne olur?
Hamas’ın saldırılarının ardında İran’ın olduğuna yönelik güçlü belirtiler bulunurken çatışmaların daha da şiddetlenmesi durumunda bölgeyi tümden içine alabilecek bir ortamın doğması ihtimali de Ankara’yı rahatsız ediyor.
İran’ın rolünün son derece önemli olduğunu ve bu eylemin İran ile koordine edilerek yapıldığının gözüktüğünü belirten Orhan, “Bu da her ne kadar Filistin davasının yanında yer alsa da bu eylemin yaratacağı sonuçlar açısından Türkiye’yi çok memnun etmeyecektir. Dolayısıyla çatışmalar derinleşse bile Ankara bunları körükleyecek şekilde bir pozisyon almayacaktır” diyor.
Uzmanlar savaşa Hizbullah’ın ve bir şekilde İran’ın da müdahil olması durumunda bölgenin uzun süren bir çatışma ortamına girileceği, başlatılan normalleşme süreçlerinin de sekteye uğrayabileceğine dikkat çekiyor.
Nasi, saldırının Orta Doğu’da yeni bir dönemi başlatan ve 2020’de imzalanan Abraham anlaşmalarının altını oyabilecek gelişmeleri tetikleyebileceğine işaret ederek bölge ülkelerinin İsrail ile ilişkilerini yakın sürdürmesinin zorlaşacağını kaydediyor.
DW Türkçe’ye VPN ile nasıl ulaşabilirim?